İkoncan olmayı ‘reddetti’
Şu kadınlar çok ilginç doğrusu!!.
Kendi olmak istedikleri gibi olup, sonra da o ben değilim diyorlar.
Farklı kadın olabiliyorlar. Ya da farklı kadınmış maskesi takabiliyorlar.
Durumun içinden ustalıkla sıyrılabiliyorlar. Büyük kadın halleri içinde
birden küçücük bir kız çocuğu, gibi, davranıyorlar..
Hemcinslerim onlar benim. Bazen, benim de kafamı karıştırıyorlar.
İşte, bu kadınlardan biri: SJP. Açılımı: Sarah Jessica Parker. Ya da, Carrie Bradshaw.
Hani, Sex and The City dizisinde giydiği kıyafetlerle, ‘ stil ikonu’ ilan edilen yıldız. Hani, kırmızı tabanlı Louboutin ayakkabıları…Jimmy Choo çantaları..Hermes’i, Dolce&Gabbana’yı ve daha neler neleri…Farklı tarzıyla birleştiren..Bir giydiğini bir daha giymeyen..Ve haliyle tüm dünyada, ‘SJP=Stil İkonu’ dedirten kadın.
Ünlü yıldızın oynadığı karakter her ne kadar kurgu olsa da, her ne kadar sınırlı gazeteci maaşıyla yaşasa da..O bir kadın. Modern çağın, modern Amazonu!!!Hepimizin içinde olan hatun kişi.. Almayı, giymeyi, yenilemeyi, ilgiyi ve farklılığı seven..Biraz da lüksü..
Buraya kadar tamam da. Buradan sonrası kafamı karıştırdı. SJP ile Morganlar Nerede? filmi için biraraya geldik. Yine, Sex and The City filminin setinde gibiydi..Moda dergilerinden fırlamış, röpörtaj ve çekimlerden sonra ait olduğu yere, dergi sayfasında poz verdiği köşeye dönecek gibi.
Röpörtajlar için karşı karşıyayız. Son derece nazik ve sürekli gülümsüyor. Kelimelerini çok özenle ve büyük dikkatle seçiyor. Aslında, uzun soluklu bir projeyi hiç düşünmediğini anlatıyor. Sonradan kült olacak, Sex and The City’e nasıl evet dediğini. Hoş ve karizmatik bir kadın.Elektriği yüksek. Kendine güveni tam. Ve herkesin merak ettiği soruyu soruyorum, ‘Kendinizi stil ikonu olarak görüyor musunuz?’. O da ne? Karşımda oturan, dünya kadınları tarafından stil gurusu olarak kopyalanan kadın şiddetle reddediyor. ‘Stil ikonu değilim, sadece giyinmeyi seviyorum’ diyerek, dünya ikoncanlar kürsüsünden iniyor. Mütevazi bir şekilde..Hani çok güzel giyinirim, örnek de olurum ama buraya kadar der gibi!!
Hemcinslerim onlar benim. Hep değil ama arasıra kafamı karıştırıyorlar.
72’ci Koğuş Londra’da büyük beğeniyle izlendi
Yurtdışında yapılan sanat etkinliklerine verilen tepki, Türkiye’dekiyle aynı olmuyor. Yaşanılan coğrafya, yurt meselelerine dışarıdan bakış vs derken izleyicilerin reaksiyonunu önceden kestirmek çok da kolay değil. İşte bu işi son dönemde en iyi yapanlardan biri de Londra’daki Divaa Organizasyon. 2009 yılında, Ferhat Göçer organizasyonuyla dikkat çeken firma, son aylarda yoğun bir tempo içinde. Geçtiğimiz günlerde de Orhan Kemal’in ölümsüz 72’ci Koğuş oyununu, Londralı sanatseverlerle buluşturdular. Yavuz Bingöl, Kerem Alışık ve Azra Akın başta olmak üzere oyunun tüm kadrosu, Londra’lılara unutulmaz bir tiyatro şöleni yaşattılar.
Soysuzlar Çetesi Oskar’da ne yapar?
Quentin Tarantino, son filmi Soysuzlar Çetesi’yle Cannes Film Festivali’nde umduğunu bulamadı. Filmde, kendi çıkarları için acımasızca herkesi kullanan Nazi subayını oynayan Christopher Waltz ise, ‘En İyi Erkek Oyuncu’ seçildi.
Ağustos ayında konuştuğum Quentin Tarantino’nun morali biraz bozuktu. Eleştirmenler filmin çok uzun olduğunu söylemişlerdi. ‘Film yaparken beynimin düğmelerini kapatamıyorum’ diyen Tarantino, şimdi de 82’ci Oskar Ödülleri için ter dökecek..Yakından tanıyınca naif tavırları, sinemanın hayat boyu öğrencisi konumunda duruşuyla bin kat saygıyı hakeden Tarantino’ya, bol şans diliyorum. Oskar’da ne yaparsa yapsın, eleştirmenlere kızıp sinemayı bırakacağım desin yine de sinemanın öğrencisi olmaya devam edeceğini biliyorum!!
Ayşegül EKİNCİ