14’cü Londra Türk Film Festivali Kürt propagandası yapıyor diye yasaklanmak istenen filmle başladı..
‘ Gitmek-My Marlon and Brando’, Londra’da yaşayan sinemaseverlerden tam not aldı
Haber başlıkları önemlidir…Neden mi? Haberin içeriğini adeta bir eldiven gibi kaplayıp, korudukları için..İçerdiği haberden çok da bağımsız bir başlık attığınız zaman, bunun sorumluluğunu hissederseniz an be an..
Haber başlıkları önemlidir..Neden mi? İşte bir neden daha: Bazen okuyucu, derinine inmeden şöylece bir göz atar, yazılan habere..Oysa, satıraralarında okudukça açığa çıkan detaylar, bazen böyle bir cinayete kurban gidebilir.. ‘ Hızlı ve özensiz okuma’ cinayeti, anlamları öldürür..
Bundan tam 14 yıl önce Londra’nın kuzeyinde küçük bir sinemada başlayan Londra Türk Film Festivali, şimdi Londra’nın beş değişik bölgesinde gösterime girecek 94 filmle, ilgi çeken bir festival haline dönüştü.
Artık yurtdışında Türk filmlerini, sadece Türkler değil, dünyanın dört bir yanında yaşayan sinemaseverler izleyebiliyor. Bu kapsamda film festivallerini organize etmek ve izleyiciyle birleştirmek ciddi bir emek işi. Bir de bütçe!!!
14’cü Londra Türk Film Festivali, çıktığı serüvende bu sene Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği yanısıra, Pegasus, Kavaklıdere, Beko’dan da sponsorluk aldı. Bana göre, böyle bir destekle Londra’nın merkezinde daha özenli bir organizasyon yapılabilirdi. Maalesef, gala gecesi BFI(İngiliz Film Enstitüsü)’de düzenlenen resepsiyonda sanırım biz gazeteciler dahil, kimse ne konuştuğunu anlayamadı. Dar bir mekanda, basın mensuplarına çok rahat çalışma imkanı sunulmayan, katılımcıların pek ortalarda görülmediği, sadece sponsorlardan Kavaklıdere şaraplarının tepsilerde dolaştığı bir resepsiyon oldu.
Ben, yurtdışında çok sayıda filmin galasına katılıyorum..Kıyaslamak istemiyorum..Çünkü, Türkiye adına yapılan herşeyin birşekilde Avrupa etiketiyle kıyaslanmasına bir o kadar sinir oluyorum!!!
Ama, 14’cü Londra Türk Film Festivali’nin açılış gecesinden pek bir şey anlamadım..Umarım, festival organizasyonu yanına aldığı bu önemli destekle çıktığı yolda daha profesyonelce adımlar kateder..
‘My Marlon and Brando’ gerçek bir aşk hikayesini öyle doğal anlatıyor ki
‘Haber başlıkları, ait oldukları haberle adeta özdeşleşir’ diye başladım yazıma..Ama, satıraralarında vermek istediğim detaylar var..
Propaganda yapıyor diye yasaklanmak istenen, ‘ Gitmek-My Marlon and Brando’, Londra Türk Film Festivali’nin en büyük süpriziydi…
Filmin tadı hala ruhumun damağında..Biri Türk, diğeri Kürt iki tiyatro oyuncusunun son derece samimi aşklarını, yaşanan savaş ortamına rağmen, bir kadının sevdiği erkeğe olan inancını, yalın bir dille anlatıyor ‘ Gitmek’..
Bir aşk hikayesi neyin propagandasını yapabilir ki? ‘ Gitmek’, olsa olsa aşkı propagandasını yapıyor olabilir. Hepimizin ihtiyacı olan gerçek sevginin..Kaliforniya Film Enstitüsü’nin sponsorluğunu yaptığı, yönetmen Hüseyin Karabey’in ilk uzun metrajli filmi, şimdiye kadar katıldığı festivallerden ödülle döndü.
Londralı izleyicilerden de tam not alan ‘ Gitmek’, yalın ve akıyıcı anlatımıyla ilgi çekerken oyuncu-senarist Ayça Damgacı’nın oyunu akıllarda kaldı..
Üç ülke sınırlarında, çekimleri sürecinde 6 bin kilometre yol katedilerek bir yılda tamamlanan film başta İstanbul olmak üzere Diyarbakır, Mardin, Silopi, Van, İran’ın Urmiye, Irak’ın kuzeyindeki Erbil ve Süleymaniye kentlerinde çekildi. Çekildiği yörelerin kültürel renklerini sinema perdesine yansıtan filmin yönetmeni Hüseyin Karabey, filmle ilgili ‘ yasaklanma’ haberlerini yalanladı. ‘Sadece masum bir aşk hikayesini anlatmaya çalıştım’ diyen yönetmen, politik bir mesaj vermeye çabalamadığını vurguladı.
Yasaklanmak istenen ‘ Gitmek-My Marlon and Brando’, aşkı en saf haliyle anlatıyor..Oyuncu Ayça Damgacı’nın, sevdiği adama aşkını anlattığı sevgi dolu dizeler, ‘ Sen benim Marlon ve Brandonum’sun’ demesi, zihin tülümün düşşel gerisinde daha uzun süre kalacak…
AYŞEGÜL EKİNCİ/LONDRA