Türkiye’de gazetecilik dünyadan çok farklı
Röportaj vermeyi sevmem
Gazetecilikte çılgınım ve çok disiplinliyim. Gözüm karadır
Pakistan’dan sonra zor günler geçirdim. Çoğu zaman ailem beni dizginler
Hollywood , Londra ve İstanbul’dan sonra üçüncü evim gibi.
O’nu birkaç sayfaya sığdırmak hiç kolay değil. Hatta mümkün değil. Moon Life olarak bizi çok zorladı. Dergimizin Temmuz sayısındaki Recep Tayyip Erdoğan kapağımız çok ses getirmişti ama ondan sonraki kapağımız Türkiye’de hemen hemen tüm medya mecralarında geniş yer buldu. Gazeteci Ayşegül Ekinci’nin 5 yıldır üzerinde çalıştığı bu özel dosya, İngiliz –Macar yapımı ATATÜRK filminin perde arkası ve dev kadrosu ile yapılan özel röportajlar çok ilgi çekti.
Ekranlarda, gazetelerde, sosyal medyada, üniversitelerde verdiği konferanslarda gördüğümüz Gazeteci-Televizyon Habercisi Ayşegül Ekinci, yazılı basına röportaj vermeyi sevmiyor.
Yüzlerce dünya yüzüyle birbirinden ilginç röportajlar yaptım. Bazen bunca ünlü neden seni seçiyor diye soruyorlar. Tabii ki bunun bir çok nedeni var. Dünya basınında bir Türk gazeteci olarak ciddi ve saygı duyulan bir kariyer ve isim yaptım. Çoğu zaman temsil ettiğim mecraya değil benim ismime verilir röportajlar. Dünya basının kodları çok farklı. Türkiye’de ise basın geriye işliyor ne yazık ki. Sözüm meslektaşlarıma değil ama işleyiş zaman içinde karakterini kaybetmiş. Benim kendimi tanıtma ya da açıklama gibi bir derdim yok. Bir de , binin üzerinde dünya ünlüsüne psikologluk yapmış bir gazeteciye psikologluk yapmak kolay değildir. İstisnalar dışında röportaj vermiyorum’ diyen Ayşegül Ekinci Hürriyet Gazetesi, CNNTÜRK ve Kanal D gibi Türk medyasının amiral gemilerinin İngiltere gibi dünyanın en önemli noktalarından birinde rüştünü ispat etmiş, genç yaşına rağmen kariyerine sayısız özel haber dosyası, yüzlerce dünya ünlüsüyle röportaj, savaş bölgesi ve ödül sığdırmış bir gazeteci.
Gazetecilik dışında Hollywood yıldızlarını aratmayacak güzelliğiyle de konuşulan Ekinci, ‘ Öyle yoğun bir tempom var ki çoğu zaman makyajımı bile yolda yaparım. Aynı gün mesela üç röportaj denk gelmiş. İngiltere, Türkiye gibi değil özel kanal arabası, öyle büyük bir ekip de yok. Aynı kıyafetle forma gibi arka arkaya üç röportaj yapmışım. Okuyucu ya da izleyici, eleştirecek bir şey illa ki bulacak. Kıyafetine takıyor. Çünkü , röportajın eğer televizyonda kullanılacaksa 2.5 dakika veriliyor. Meselenin özüne girmeden yüzeysel olarak 2-3 cümle kullanılıyor. Gazetede ise durum farklı. Eğer mecran sana kendilerinin fikri olan bir kimlik yaratmışsa( çoğu gazeteci göründüğü gibi olmayabilir ne yazık ki) ya da senin kimliğin üzerinden prim yapmaya yönelik maaş ödüyorsa sana sayfalar ayırıyor.
İşin sadece habercilik ve doğruları bildirmek ise, en zor olanı seçmişsin demektir ‘ derken, bu yıl başladığı , üniversitelerde verdiği Ayşegül Ekinci ile Medya Konferansları çerçevesinde, Türkiye’yi il il gezdiğini ve neler anlattığını açıklıyor. Zamanımız daha doğrusu sayfalarımız yetişirse onlara da yer vereceğiz..
Hani röportaj öncesi konuğunuzun bir profilini çizersiniz ve kaleme alırsınız ya, bunu Ayşegül ile yapmak mümkün değil. Karizma denen bir şey varsa, Ayşegül Ekinci’yi tanıdıktan sonra bu kelimenin en çok ona yakışır olduğunu düşünüyorum. Kendinden çok emin. Sonra size kendinizi çok iyi hissettiriyor. Hani, yurtdışında yaşayan dünya yüzlerinde hissettiğiniz ‘ Alıp bağrıma basayım ‘ diyeceğiniz cinsten bir içtenliği var. Ama, kadın havalı, alımlı ve gerçekten güzel. Sözün bittiği yer röportajın başladığı yerdir…
Kanal D İngiltere Temsilcisi gazeteci-yazar Ayşegül Ekinci, Türkiye’de alışık olmadığımız nesil bir gazeteci. Onu , önceleri , Ayşegül Ekinci Londra’dan bildiriyor menşeli, Hürriyet gazetesinde yazdığı özel haber ve yazılarla tanıdık. Londra başta olmak üzere Avrupa’da ses getiren bir haber olduğu zaman onun imzasını görmek kaçınılmazdı. Sonraları, CNNTÜRK Londra Temsilciliği ile televizyon dünyasına atılan Ekinci, yine birbirinden ilginç özel dosyalarla CNN ekranlarında, yurt dışı haber ve röportajlarını merakla beklediğimiz bir isim oldu. O dönemlerde Türkiye- İtalya-Fransa üzerinden yaptığı insan kaçakçılığı dosyaları, İngiliz hapishanelerinden özel röportajlar, sürgündeki Benazir Butto röportajı, George Clooney ile yaptığı unutulmaz röportaj çok ses getirmişti.
2002 yılında Küba’daki Guantanamo Askeri Üssü’ne giren ilk kadın gazeteci olarak izlenimlerini Türk okuyucularla paylaşan başarılı gazeteci CNNTÜRK Londra Temsilciliği ardından KanalD İngiltere Temsilciliği’ne atandı. Kanal D, Ayşegül Ekinci’nin yıldızının iyice parladığı ve bir dünya gazetecisi olarak Türkiye’yi sayısız özel haber ve dünya gündeminde, başarıyla temsil ettiği ekran oldu.
Mehmet Ali Birand ve Ayşenur Arslan’ın yönetimindeki Kanal D’ yle özdeşleşen bir diğer isim haberleriyle olduğu kadar güzelliğiyle de dikkat çeken Ayşegül Ekinci oldu.
2006 yılında elinde mikrofon bugün bile 50’sini devirmiş usta gazetecilerin röportaj yapmaya çekineceği El Kaide bağlantılı Şeriat Destekçileri Örgütü’nün Avrupa Lideri Ebu Abdullah ile yaptığı röportaj, Ekinci’nin uluslararası gazetecilikte rüştünü milyonlar önünde ispat etmesi oldu. Dünyanın tanınmış televizyon kanallarını peşinden koşturan Ebu Abdullah, Ekinci’ye , bugün bile kaynak gösterilen çok özel bir röportaj verdi. Ebu Abdullah’ın, bugün Orta Doğu’yu esir alan jihad ve halifelik kavramlarını, o günlerde Ekinci’ye dillendirmesi çok konuşuldu.
Usta gazeteci rahmetli Mehmet Ali Birand’ın, Ayşegül Ekinci imzalı her özel haberi ekranlarda sunarken, ‘ Bravo, yaptı bizim kız yine, güzel kız’ sözleriyle, ekibinin bu yıldız ismini her zaman ayrı tuttuğu belliydi.
Müslüman dünyasının ilk kadın başbakanı ve Pakistan Halk Partisi Eski Başkanı Benazir Butto’nun, 8 yıllık sürgünün ardından, ülkesine geri dönmeye karar vermesi ise o günlerde dünya gündemine damga vurdu. Başta Taliban olmak üzere bir çok terör örgütü Benazir Butto ve beraberindeki gazetecilere yönelik açık tehditte bulunmakta sakınca görmedi. Ayşegül Ekinci, Pakistan’da yapılacak seçimler öncesi ülkesine dönmeye karar veren devrik liderin ekibindeydi. Cesaretiyle bir kez daha şaşırtan gazeteci, Butto ve beraberindeki ekibin, Karaçi’ye indiği ilk akşam uğradığı bombalı suikastte ölümden kıl payı kurtuldu. 400’ den fazla Pakistanlı’ nın hayatını kaybettiği intihar saldırısında, Butto’nun konvoyundan canlı yayın yapan Ekinci, tam 6 ay Pakistan ve Afganistan’da kaldı. Pakistan’da, 11 Eylül’den bu yana girilmeyen medreselere girerek, dünyanın dikkatini çeken Ayşegül Ekinci, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından televizyon dalında ödüle layık görüldü. Bundan sonrasını ondan dinleyelim mi?
‘Amacım tabuları yıkmak’ gibi iddialı sözleri sevmem. İddialıysan fazla konuşmaya gerek yok, mesajın doğru yerlere gider. Er ya da geç!
gibi iddialı sözleri sevmem.
Moon Life :
Ayşegül, gerçekten bir Türk gazeteci olarak seni tebrik ediyoruz. Sayısız özel habere imza attın. Sayısız sıcak bölgede haber yaptın. Guantanamo, Irak, Afganistan, Pakistan gibi erkek meslektaşlarının bile giderken iki kere düşüneceği bölgelerde aylarca kaldın. Dünya gazeteciliği yaptın. Ama, Türkiye seni daha çok Hollywood röportajlarınla tanıyor. Bu seni şaşırtıyor mu?
Ayşegül Ekinci :
Önceleri anlamakta zorlanıyordum. Düşünsenize, benim hayatım İngiltere’de geçmiş. İngiltere’de master yaptım, ardından gazetecilik-televizyonculuk kariyerim yine İngiltere merkezli gelişti ancak habercilik ağım ya da yaptığım haberlerin başarısından dolayı diyelim İngiltere’yi de aşarak dünyanın çok çeşitli coğrafyalarında habercilik yapıyorum. Örneğin, 2002 yılında Guantanamo Askeri Üssü’nde, elleri zincirli mahkumların Amerikalı gardiyanlar eşliğinde fotoğrafları dünya basınına yayıldıktan sonra, Guantanamo’ya ilk giren gazetecilerden biri olmak gerçekten mesleki bir onur. Ki, ben o yıllarda daha çok çaylaktım. Kariyerimin başındaydım sayılır. Guantanamo Askeri Üssü’ne gazeteci olarak kabul edilmek hiç de kolay değildir. Beni aylarca araştırdılar. Sadece benim kişisel araştırılmamla kalmadı ki. İstanbul’da doktor olan ağbimin sicilini bile araştırmışlar.
Benden sonra Türk basınından Guantanamo Askeri Üssü’ne kabul edilen gazeteciler oldu. Ama çok sonra. Bizim meslekte haberi ilk duyuran olmak önemlidir. Tabiri caizse sonra nal toplarsanız !
Gelelim, Türkiye’ deki tanınma olayına. Bence bu, dış haberciliğin Türk basınında sınırlı yer bulması ile ilgili. Yurtdışından bildiren ve benim tarzımda çalışan habercilerin yüzde 90’ı erkek. Aslına bakarsanız, dış habercilik genelde dış basının tercümesi gibi algılanıyor. Benim tarzımda özel haber üreten ve saha haberciliği yapan pek de kimse yok.
Türkiye’de gazeteci olmak, Avrupa ya da Amerika’dan çok kolay. Eline kalem alan ya da çevresi olup, ben bu işi yaparım diyen gazeteci olabiliyor. Benim gazetecilik yaptığım sahalarda yani dünyada bu iş böyle olmuyor. Haliyle, ülkemizde medyaya karşı bir algı kirliliği yaratılıyor. Okuyucu/izleyici üzerinden rayting analizleri yapılıyor ama sen bir şeyi 40 gün devamlı verirsen zaten kitlelerde bağımlılık yaratmış olursun. Bunu anlamak için Carl Jung gibi analitik psikoloji yapmaya gerek yok.
Moon Life :
Peki, bu konudan dertli gibi gözüküyorsun. Senin, Türk basınını anlaman nasıl oldu? Ya da ne zaman oldu?
Ayşegül Ekinci :
Benim Türk basınını anlamam diye bir şey söz konusu değil ki. Zaten, basının içindeyim. Sadece haberciliğin dünya üzerinde ki her farklı coğrafyada icra edilişinde, usul ve etik farklılıkları var. Çaylaklık dönemlerinizde bunu öğrenip, farkediyorsunuz. Sonra, tecrübeyle bir bakıyorsunuz tüm taşlar yerli yerine oturmuş. Amerika ve Avrupa basını, Türkiye’deki basından farklı işliyor. Habere bakış, gazeteciye bakış çok farklı. Sorunun ilk bölümüne gelirsem üzüntü demeyelim, hayal kırıklığı diyelim.
Moon Life :
Özel haber, araştırma dosyaları, savaş bölgeleri ve dünyanın tanınmış yüzleri. Yurt dışında oldukça tanınan ve dünya isimlerinin tercih ettiği önemli gazetecilerden birisin. Türkiye’de aynı ölçüde değer gördüğünü veya tanındığını düşünüyor musun peki?
Ayşegül Ekinci :
Benim bugüne kadar böyle bir kaygım ya da sorgulamam olmadı. Samimi söylüyorum, tek başıma bir ordu gibiyim. Bunca röpörtaj, yazı, haber, araştırma, sosyal medya arkasında büyük bir ekip olduğu düşünülüyor.
Endüstri mühendisliğinden gelen stratejik planlama alışkanlığım, gazetecilikte çok işime yarıyor. Korkunç disiplinliyimdir. Dış Temsilci olarak, İngiltere gibi önemli bir coğrafyada Türkiye’yi temsil ediyorsanız, ki, benim kariyerim aralıksız devam etmekte, oldukça mücadeleli bir yoldasınız zaten. Bu nedenle, dünya meseleleri ile uğraşırken küçük ölçekte kaç kişi tanıyor gibi şeylerle uğraşamam. İşimi yapıyorum, sadece Türk basınına değil dünya basınına da konuşmayan dünya yüzleri ile röportajlar yapıyorum, özel dosyalar hazırlıyorum. Haberimin önüne geçecek fazla bir reklama ihtiyacım yok ki.
Gazetecilik yalnız bir meslek derler ben öyle düşünmüyorum. İyi ve kalite her zaman kazanır
Moon Life :
Güzel bir kadınsın. Önemli işler yapıyorsun. Cesaretlisin. Erkek meslektaşlarını korkutacak kadınları da kıskandıracak bir portfolyon var. Kıskanıldığını hissediyor musun? Türkiye sana bu anlamda zor geliyor mu?
Ayşegül Ekinci :
Sevgili Uğur Dündar, yıllar önce bir haber için Londra’ya gelmişti. O dönemlerde de benim özel bir haberim gündemdeydi. Bazı meslektaşlarımın yorumları kulağıma gelmişti. Avrupa’ da böyle şeylerle karşılaşmadığım için bu tür kıskançlıklara yabancıydım. Bunu Sevgili Uğur Dündar’ la paylaştım. O da bana, ‘ Ayşegülcüğüm , bizim meslekte iyi ya da kötü konuşulmuyorsan bir şey yapmıyorsun demektir ‘ demişti. Bu sözü hiç unutmam. Kıskanılmak baş edilebilir bir durum ama insanlar işlerini güçlerini bırakıp seninle uğraşıp, bunu da özel bir ilgi alanına dönüştürüyorsa bu tehlikeli bir durum. Onlar için. Hayatta başka insanları kıskanmaktan ve bunun için zaman ayırmaktan çok daha değerli şeyler var.
Moon Life :
Senin gibi dünyada konuşmadığı ya da konuşturamadığı isim neredeyse kalmamış, savaş muhabirliği yapmış, özel dosyalar ve diplomasi konusunda deneyimli bir dış muhabire soru sormakta kolay değil. Bununla birlikte sende röportaj vermeyi sevmiyorsun. Seni çok fazla röportaj verirken görmüyoruz. Bir sebebi var mı?
Ayşegül Ekinci :
Doğrusu yazılı basına röportaj vermeyi tercih etmiyorum. Düşünsene sayısız dünya ismiyle röportaj yapıp, sayısız ortamda psikolog gibi oluyorsun. Savaş ortamlarından tek parça , çok şükür sağ salim çıkıyorsun. Bir nevi psikolog-medyum oluyorsun. E şimdi, benim psikologluğumu kim yapacak? Yurtdışında, ‘ Personality Journalism’ denen bir şey var. Barbara Walters bunun en iyi örneklerinden biri. Türkiye’de pek anlaşılmamış bir gazetecilik sahası. İki özel soru soran, karşısındaki konuğu rencide ederek ya da fazlasıyla abartılı ağırlayarak söyleşi yapan gazeteciler var.
Röportaj konusunda canlı yayın ve televizyon tercihim. Tabii orada da soru sormayı bilen ve bilmeyenler var. Bizde izleyici politize olmayı seviyor. Ya da tam tersi, dünyadaki anlamda kaliteli haber – aktüel programlar yapılmadığı için izleyiciyi politize eden sunucular rayting topluyor. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler geniş ve çeşitli yayıncılığı değil ajite eden, kızan, konuğu zor durumda bırakan, çoğu zaman hadsizlik sınırlarında gezen akışı tercih ediyor. Oysa bence bunu yapmak çok kolay, rayting mekanizması da bu matematik üzerine kurmak çok daha kolay . Peki, kalite ? Dünya basınına bakınız, gerçekten kaliteli işler her zaman kalıcı oluyor. Bugün dünyaca ünlü gazeteci Barbara Walters 86 yaşında televizyon programı yapıp, konuk ağırlayabiliyorsa bunun bir sebebi olmalı.
Bu arada benim de katıldığım televizyon programlarında ağzımdan çıkanların çarpıtıldığı oldu. Türkiye’de bunun önüne geçmek mümkün değil bence. Maalesef, alt yapısı olmayan yüzeysel bir popüler kültür yaratılmış. Haber üretemeyen medya mecraları buralardan besleniyor. Ajite edilenlerle ajite edenler üzerinden sözüm ona yeni bir haber anlayışı yaratılıyor. Okuyucuda bunu alıyor.
Moon Life :
İlginç konulara değindin. Son dönemlerde sık sık gündemdesin ama. Geçtiğimiz aylarda üniversitelerde medya konferansları vermeye başladın.
Ayşegül Ekinci :
Anlattığım konular kitaplardan okuduğum ya da ezberleyip, üniversitelerde laf olsun diye genç iletişimcilere ders verir gibi anlattığım şeyler değil. Bizzat yaşadığım, yurtdışında, savaş bölgesinde, içinden çıkılmayacak durumlarda, ölümden defalarca dönerek edindiğim habercilik tecrübeleri, zor röportajlarda kadın gazeteci olarak yaşadıklarım, yani hayatın ta kendisi. Bu hayatta kimseye ders verme gibi bir lüksümüz yok. Sadece, paylaşmak var. Ben de paylaşmayı seviyorum. En güzeli de deneyimleri paylaşmak. Eskiden, kitaplarda okuduklarımı şimdi kendi deneyimlerim olarak, arkadaşlarla, takipçilerimle paylaşıyorum. Kimseye ders vermiyorum, ajite etmiyorum, rencide etmiyorum, abartmıyorum, politize etmiyorum. Sadece ve sadece habercilik, doğru habercilik yapıyorum. Benim haberimi izleyen ya da okuyan kendi fikrini üretir. Eğer, mesajlarım doğru yerlere gidiyorsa ne mutlu.
Üniversitelerin İletişim Fakülteleri ile böyle bir çalışmaya girdik. Ayşegül Ekinci ile Medya Konferansları çerçevesinde dış habercilik, sosyal medya, premium content, yeni basın, Amerikan ve Avrupa basını gibi konularda deneyimlerimi ve gözlemlerimi aktarıyorum. Ama şunu da itiraf etmeliyim en çok sorulan röportaj yaptığım dünya yüzleri oluyor. Bu arada bazı üniversitelerden hocalık teklifleri alıyorum. Bunlar çok güzel ve gurur verici. Ancak çok yoğun bir tempom var, bu temponun içine bunca şey sığdırmak daha doğrusu sıkıştırmak karşı tarafa haksızlık olur. Tabii bana da !
Moon Life :
Ayşegül, seninle söyleşi çok keyifli ve konuların sonu gelmiyor. Türkiye ile ilgili projelerin var mı? Sadece dünyada değil kendi ülken Türkiye’ de yaptığın özel haberleri, röportajları kısaca seni takip eden büyük bir kitle var. Tarzın da çok beğeniliyor. İngiltere yetti artık Türkiye’ye döneyim dediğin oluyor mu?
Ayşegül Ekinci :
Ben hiçbir zaman Türkiye’den kopmadım ki ! Zaten iki ülke arasında yaşıyorum. Yaptığım haberler, KanalD ve CNNTÜRK Ana Haber’de 2.5 dakikalık bir ömre sahip. Bununla beraber çoğu röportajımı, özel haberimi, röportajlarımın uzun formatlarını kendi sitemde ya da Sosyal Medya ağlarımda yayınlamıyorum. Bu bilinçli bir seçim. Bir çok teklif alıyorum. Sadece Türkiye’den değil, Orta Doğu’dan bile televizyon kanalları var. İngiltere’yi ya da dünya haber ağımı tamamıyla bırakmam diye bir şey söz konusu değil. Kariyeri tuğla ile ev yapar gibi inşaa ettim.
Beni çok heyecanlandıran ve ruhumu harekete geçiren bir proje olursa tabii ki düşünürüm. Şu ana kadar gelen projeler benim yaptığım işlerin üzerinde olan yeni şeyler değil. Mesleki anlamda kitlelere, izleyiciye iyi ve doğru mesajlar vermek önceliğim. Habercilik anlayışımda insan her şeyin önünde gelir.
kim?
Endüstri Mühendisi olan Ayşegül Ekinci, masterini Uluslararası İlişkiler konusunda tamamladıktan sonra devrin İngiltere Başbakanı Tony Blair ile yaptığı röportaj, gazetecilik kariyerinin başlangıcı oldu. Hürriyet Gazetesi’nin Londra Şefi, CNNTÜRK Londra Temsilciliği ardından Kanal D Televizyonu İngiltere Temsilcisi olarak, halen görev yapmakta. Hürriyet gazetesinde yazılar, röportajlar yapan Ayşegül Ekinci, Hürriyet Gazetesi’nin eki Kelebek’te de köşe yazarlığı yapmıştır. Hürriyet, CNNTürk ve Kanal D internet sayfalarında yazarlık yapan gazeteci, İngiliz Gazeteciler Cemiyeti ( NUJ) üyesidir. TGC üyesi olan Ekinci, Pakistan’da Medreselerde yaptığı araştırmalar ve Butto suikasti haberi ile Televizyon dalında ödüle layık görülmüştür. Dünyanın sıcak bölgelerinde habercilik yapan gazeteci, bir çok yabancı gazeteye özel haberlerini vermektedir. İngiltere ve Amerika’da, Reiki eğitimi alan Ekinci, bir çok frekansta hocalık yapmakta olup yurtdışında workshoplara katılmaktadır.